-Ayaklarıyla tuzlu su getirenlere-
Boğaz kokusu gelecek gri binaların duvarlarına
Değecek soluğunu Selanik'in ağabeyi
Hırçın ve külhan
Kadim ve yenilmiş
Midye bu değil diyecek
Yosun bu değil
Bu ne eylül kokusu
Kuşlar niçin binalara konuyor
Ağaçkakanlar niçin insan
Yağan yağmur yerden mi
Denizden mi kalkıyor
Yoksulluk içinde zenginlik taşıyanlar var
Ruhunu sergiye yatırmış olanlar
Küçüğü bilmez de ağabey bilir bütün hilebazlıkları
Sıtma taşır sinekleri ve Haliç katil
Kerpeten ellerinde ne çok can taşır
Gözlerinde ne çok zan
Ahraz çocuğu konuşturan mavi saçlı tanrı
Çıkarmayın ayakkabılarınızı
Girsin içeri sizden ne varsa
Küflenmiş nefesimiz
Ve sağır kulaklar açılsın
Hatırlansın kardeşliğimiz
Yoksulluğumuz sizden miras
Açgözlülüğümüz sizden
Vardır elbet ayrı düşmüşlüğümüz
Sahiplenmeyin bu kez
Ayak bastığınız yerleri
Osmanlı olmayız
Karaburun soylu kasabalıyız
Celalleniriz hükmünüze
Analarımız inatla verir
Avuçlarımıza domatesi
Ütülüdür giysilerimiz
Kahve de içeriz
Karşılıklı evlerimiz
Avladıklarınız bizim ceylanlarımızdır
Kalın derilerini görmediniz mi,
Çullandığınız bizim atlarımızdır
Güçlü toynaklarını görmediniz mi
Martılar geçmiyor demiryollarımızdan
Uzun dağları gözler aşmıyor
Uzanmıyor suya güneş
Akıyor üzerimize
Sizden önce ve daha temiz
Dizlerimiz kabuk
Sırtımız kambursa da
Zıbında umutlarımız var
Gelin oturun soframıza
Yine de hoş olsun gönüllerimiz
Biz de rakı içeriz
Mezarlığımız çoksa da
Büyük denize sevdamız
Ankara'dan İstanbul'a söylenen
5 Aralık
isadan bu yana nice bin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder