-nice yıllara-
akşamdır…
girişin aydınlatır odayı
mavilerin yansır mum ışığında
şahit duvarlara
hezeyanlarımın deniz feneri
nasıl da çıkarır ortaya doğanın dövmesini
akşamdır…
annen okşamıştır cânım saçlarını
nefesin geçer mumdan, sokak lambalarına
titrer sokağın dilencileri
akşamdır…
yağmur yağar kadim şehirde
ıslanır yaşanmamış rûyalarım, sır
ağlıyor ellerimde çiğ taneleri.
akşamdır…
mevsim kurak
içim kın
sesim bıçkı
bildiklerimin yokluğu,
dudaklarını açmayan bal,
ve saçına lüzuci leylak
unutulmuyor
akşamdır ve karanlık…
sokağında bekliyorum
varlığındır
en serin, en senin mehtaplara çeviriyor yönümü
asırlar öncesinden düşmeliydim mavi kuyularına,
yalınayak koşmalıydım
malula’dan olimpos’a
ne kadar sensiz olmuşum meğer
ne kadar çok bensiz büyümüşsün
küçük kal
ağlatma beni
-ne kış, ne yaz,
yok mevsim,
yazık ki yok zamanın uyuşturması
yaşanmayan an
kadim şehirde ve şehirle
düşerken el ele-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder